31 Ekim 2012 Çarşamba

GÜNÜN KİTAP GÖRSELİ








Günün Kitap Görseli,gene Harry Potter'dan...
J.K.Rowling'in Harry Potter karakterleriyle filmdeki karakterler arasında ki farklar ele alınmış.
Sadece Snape karakteri Alan Rickman'nın canlandırdığı Snape karakteriyle uyuşmuş.
Bu da demek oluyor ki bir kitabı sinemaya uyarlamak hikayenin anlatış şeklini değil,aynı zamanda karakterleri  de değiştirmek anlamına geliyor.




KİTAPLARIM GELDİ-2








Aslında kargo bayramdan önce gelmişti ama bir türlü fırsat bulup blogda paylaşamadım,zira tüm hafta boyunca başımı kaşıyacak vaktim bile olmadı.Hemen hemen herkes tanır onu,Arthur Conan Doyle'ın ölümsüz kahramanı,kendine has yöntemlerle suçluların peşine düşüp gizemleri aydınlatan dahi bir dedektif.

O tek bir bakışlar her bir insanı ayrıntısına kadar okuyabilir,çözülmesi imkansız davaları şaşırtıcı derecede hızlı bir şekilde anlayıp,çözebilir.
Martı Yayınları Sherlock Holmes efsanesinin seçme hikayelerinden oluşan kitapların sonuncusu "GERÇEKLER KANIT İSTER'i" çıkardı.Serinin ilk kitabını-'AKIL OYUNLARININ GÖLGESİNDE' yaz başında almış ve bir çırpıda okuyup bitirmiştim.
Aradan uzun bir zaman geçti,benim Sherlock aşkım bir türlü başlamayan yeni sezon  yüzünden yeniden depreşti-madem sezonun başlamasına daha var en iyisi bu arada kitaplarını okuyayım diyerek,hazır Hepsiburada'da indirime girmişken hiç vakit kaybetmeden serinin diğer üç kitabını da sipariş ettim.
Uzun bekleyiş sonucunda elime ulaştı kitaplar.Öncelikle şunu söylemeliyim Martı Yayınları mükemmel bir şekilde basmış bu kitapları.Gerek kapak tasarımı olsun gerek kullanılan kağıdın kalitesi,kitap okumayı bambaşka bir boyuta taşıyor diyebilirim.
Eğer sizde benim gibi Sherlock Holmes hayranıysanız,bu seriyi mutlaka okuyun.




UÇABİLEN KIZ-VİCTORİA FORESTER




ORJİNAL İSMİ:
THE GİRL COULD FLY
YAZAR:
VICTORIA FORESTER
YAYINEVİ:
PEGASUS YAYINLARI
ARKA KAPAK:

UÇMAK...
Hayaller farklı olabilir.Herkesin bir hayali olabilir.Ama şurası bir gerçek ki,uçabilmek herkesin hayalidir.Peki bu hayalimiz gerçek olsa,gerçekten kendimizi iyi hisseder miyiz?Bir de Piper'a sorun.

Piper McCloud uçabiliyor.Bir kuş gibi.

Ve bu yetenek doğuştan.Problem şu ki,Lowland halkı,Piper'dan korkuyor.Bu yüzden olağanüstü yeteneklere sahip çocukların eğitim gördüğü bir okula gitmek üzere ailesini ve yaşadığı yeri terk etmesi gerekiyor.

Okulda süper yetenekleri olan bir çok özel çocuk var.Fakat Piper hepsinden de özel.

Uçabilen Kız farklı olmak,dostluk ve cesaret üzerine unutulmaz bir hikaye.

*

Amerikan asıllı şair Edward Estlin Cumming'in 
"Hiç kimse değil,ancak kendiniz olmak,sizi bir başkası yapabilmek için gece gündüz elinden geleni ortaya koyan bir dünyada,insanın verebileceği en güç savaştır ve asla savaşmayı elden bırakmayın." sözüyle başlıyor kitap.Piper'ın hikayesi için oldukça güzel bir giriş olmuş.

Piper'ın hikayesi sıradan bir fantastik hikaye değil,aslına bakarsanız fantastik olan tek yanı Piper'ın uçabilmesi,bu yeteneğin nereden geldiğine ya da ailesinin herhangi bir üyesinin lanetlendiği ya da doğaüstü bir varlık olduğuna dair fantastik edebiyatın o çok bilinen kalıpları yok bu hikayede.
Ki buna ihtiyacı da yok.
Uçabilen Kız,öylesine naif öylesine içten yazılmış bir hikaye ki okurken sizi de tıpkı Piper gibi bulutların üzerinde çıkarıyor.
Piper McCloud,dokuz yaşında sıradan gibi görünen aslında öyle olmayan bir kız.Ailesi bunu fark ettiği andan itibaren onu diğer insanlardan uzak tutuyor. Piper'ın yaşıtları gibi oyun oynayabileceği arkadaşları yok,okula da gidemiyor bunun yerine evde eğitim alıyor.
Ama onda diğerlerinden olmayan bir şey var,hayata oldukça farklı bir pencereden bakıyor dokuz yaşında bir kızdan beklenmeyecek kadar derin düşünüyor.
O bunu yaparken sizin yüzünüzde de tebessüm hiç eksik olmuyor.
Yazar bu hikayeyi farklı olan herkesin hissettiklerini dile getirmek için yazmış sanki.İnsanların Piper'a bakışı,onun hakkında düşündüklerini o kadar güzel yansıtmış ki
okurken insanın içi burkuluyor adeta.Bir yerde,diğerlerinden farklı olan insanların nasıl toplum dışına itildiğinin öyküsü bu.Sırf bu yüzden öylece okunup unutulacak bir kitap değil.İçinize işliyor sanki.



Piper hayatında ilk kez kendi yaşında çocukların bulunduğu bir pikniğe katıldığında çok heyecanlıyor,çünkü bu onun için bir ilk.Daha önce hiç bu kadar kalabalık bir ortamda bulunmadı.Sırf bu yüzden kendini kabul ettirebilmek için elinden geleni yapıyor ama işler bir türlü istediği gibi gitmiyor.
Ve böylece Piper'ın hikayesi başlıyor.
Kitabın son sayfasına gelene kadar Piper'ın kendini topluma kabul ettirmek için türlü türlü engellerden  geçeceğini sonunda iyi kalpliği ve cesaretiyle bunu başarabileceğini düşünmüştüm oysa öyle olmadı,Piper'ın cesaretini dünyadan önce başka bir yerde göstermesi gerekiyordu.

Uçabilen kız her yaşta insanın zevkle okuyabileceği türden bir kitap,yazar hikayeyi bir çocuğun gözünden o kadar güzel anlatmış ki,okurken evet bütün bunları ancak bir çocuk düşünebilir diyorsun.
Bir çocuğun endişeleri,umutlara,hayata dair inancı her şey var bu kitapta.


Yazar kitabı ucu açık bir şekilde bitirdi,umuyorum ki Piper'ın maceraları devam eder,beni bu kadar gülümseten aynı zamanda ağlatan bir kitabın ikincisini okumayı çok isterim.
Gelelim kitap kapağına daha önce söylemiştim orjinal kapakları çok seviyorum diye,Pegasus yayınları orjinal kapakla basmış Uçabilen Kızı.
Daha kitabı okumaya başlamadan kapakta ki kızı Piper olarak kabul etmiştim,ayağından onu tutan kadına gelince onun kim olduğunu kitabı okuduktan sonra öğrendim,tabi arkasındaki karlı manzaranın anlamını da,daha fazla Spoiler vermeden son sözlerimi söylüyorum,sizde Piper'ı tanımak istiyorsanız hiç vakit kaybetmeden Uçabilen Kız'ı okuyun.

Gelelim Puanlamaya,henüz yepyeni gıcır gıcır olan puanlama sistemimi ilk olarak Uçabilen Kız için kullanacağım,bu günü tarihe mi geçsek acaba :) Ve işte beklenen an,Uçabilen Kız Kitap Kazanından 4 YILDIZ aldı,ki bu her kitabın harcı değildir :) 





26 Ekim 2012 Cuma

GÜNÜN KİTAP GÖRSELİ


Snape,Harry ve Ron'u kitap okuması için ikna etmeye çalışıyor :))



İYİ BAYRAMLAR




Herkese Kitap dolu bayramlar :)) 
Bol bol şeker yiyin,bol bol kitap okuyun :))


17 Ekim 2012 Çarşamba

THE SECRET KEEPER-KATE MORTON



Bir kitap kurdu olarak bu resme bayıldım :)




Amanın da amanın,benim sevgili Kate Morton'um yeni bir kitap mı çıkarmış :) 

Artemis yayınları tarafından çevrilen 'Uzak Saatlerle' tanıdım Kate Morton'u ve o günden beri de en sevdiğim yazarlarımdan biri oldu kendisi.Kitaplarını çok severek,neredeyse bir solukta okuyup bitirdim.Şimdi,kütüphanemin en değerli köşesindeler.
Kate Morton,benim için aradığım her şeyi kitaplarında bulabileceğim bir yazar.Gizemi tıpkı onun yazdığı gibi seviyorum,geçmişten bugüne derin izler bırakan sırlar ve gerçeği ortaya çıkarmaya çalışan sıradan ama korkusuz kahramanlar.
 Yazarın olağanüstü bir kalemi var,ki benim için böyle tanımlayabileceğim sadece bir kaç yazar var yeryüzünde.
Çevirdiğiniz her sayfayla birlikte merakınız daha da artıyor ve bitirdiğinizde "Vay canına" demekten kendinizi alamıyorsunuz.
Uzak Saatleri okurken belki de yirmi farklı tahminde bulunmuş ama o son sayfaya geldiğimde ağzım açık öylece kalakalmıştı çünkü bunun geleceğini görememiştim.
Uzak Saatler,orjinal ismiyle The Distans Hour,bir hikayeyle başlıyor.
"Şşşt...ONU DUYUYOR MUSUNUZ?" diye başlayan.
Okurken insanın tüylerini diken diken eden türden bir hikaye bu.Öylesine gerçekçi bir anlatımdı ki,hikayeyi okurken hiç bitmesin istedim.Karanlık,rahatsız edici ve merak uyandırıcı.Ne kadar korkarsan kork bir türlü okumaktan kendini alamadığın hikayelerden biri gibiydi.
Ve o üç sayfa daha kitabı tam manasıyla okuyup bitirmeden  Kate Morton'a hayran olmamı sağladı.
Gelelim yeni kitaba...




Her güzel hikayenin içinde yaşayabileceği güzel bir eve ihtiyacı vardır.
THE SECRET KEEPER(SIR TUTUCU),Morton'un diğer kitapları gibi geçmişin tozlu sayfalarıyla başlıyor.
Yıl 1961 :
Bunaltıcı bir yaz günününde,ailesi Sulfokta ki çiftlikle piknik yaparken,on altı yaşındaki Laurel ağaç evinde saklanıp,Billy adındaki bir çocukla,Londra'ya taşınmanın hayallerini kuruyor.Parlak geleceğine kavuşmak için sabırsızlanıyor.Ama bu güzel öğleden sonra bitmeden önce,Laurel her şeyi değiştirecek şok edici bir suça tanık oluyor ve bu her şeyi değiştiriyor.
Yıl 2011:
Şimdi çok sevilen bir Aktrist olan Laurel,kendini geçmişin gölgesinde boğulmuş olarak buluyor.Hatıralar tarafından takip ediliyor.Ve o gün gördüğü gizemi çözmek,parçaları bir araya getirmek için ailesinin evine geri dönüyor. 
Londra'daki savaş sırasında hayatları şiddetli ve ölümcül bir şekilde karmaşık olan,uzak diyarlardan gelip şans eseri karşılan üç yabancının-Dorothy,Vivien,Jimmy-hikayesi.
*Bir kitabı yazarın sesinden dinlemek,kitabı okurken onun sesine sahip olmak demek.Deneyin öyle olduğunu göreceksiniz.
Kate Morton yeni kitabı hakkında kısa bir açıklama yapmış,bir de onun sesinden dinleyin 
"THE SECRET KEEPER'ı"


Kitap,Amerika da ve İngiltere de çoktan satışa sunulmuş,Kasımda Yeni Zelanda yayınlanacak,umarım en kısa zamanda Artemis tarafından bir an önce çevrilip,ülkemizde de yayınlanır.
Bu arada kitaba bir göz atmak isteyenler için Kate Morton,The Secret Keeper'ın ilk bölümünün ön okumasını sizinle paylaşıyor,yapmanız gereken tek şey yazarın sayfasına girip,bölümü pdf formatından indirmek,isterseniz Facebook üzerinden indirmeden de okuyabilirsiniz.

İşte adresler;
http://www.katemorton.com/
https://www.facebook.com/KateMortonAuthor?ref=ts&fref=ts
    




14 Ekim 2012 Pazar

KÜTÜPHANE GÜNLÜĞÜM



Gene Kütüphaneye gittim ve harika kitaplar aldım.Uçabilen Kız ve Lüks'ü uzun zamandır okumak istiyordum.Masumiyet Çağı şans eseri elime geçti ve mutlaka okumam gerektiğini düşündüm.Gerçi okunacak kitaplar listem bir hayli kalabalık ama bayramın da araya girmesiyle fazladan bir kaç gün kazandım,olmadı kitapların gününü uzatırım.Zira bu üç kitabı son sayfasına,kelimesine,hecesine kadar okumadan geri vermek gibi bir niyetim yok.
Herkese Kitap Dolu Günler... 



9 Ekim 2012 Salı

MUHTEŞEM BİR KİTAP ÇEKİLİŞİ !

KİTAP KURDU,harika bir çekiliş yapıyor.Çok satanlar listesinden seçeceğiniz 2 kitap sizin olacak.Ve tabi süprizler...
Bu güzel çekilişe katılmak için tıklayın!  







8 Ekim 2012 Pazartesi

ACEMİ CADI-RACHEL HAWKİNS









ORJİNAL İSMİ:
HEX HALL 
YAZAR:
RACHEL HAWKİNS
YAYINEVİ:
KARAKEDİ YAYINLARI
ARKA KAPAK:

On iki yaşında ki cadı olduğunu öğrenen Sophie Mercer'ın başı o günden sonra bir daha dertten kurtulmaz.Cadı olmak hiç de öyle umduğu gibi havalı bir şey çıkmamıştır:Çalı süpürgesiyle etrafta uçması yasaktır mesela,hala herkes gibi otobüse binmek zorundadır.Konuşan bir kedisi de yoktur(zaten alerjisi vardır).Ayrıca semender gözü gibi şeyleri nereden bulabileceğini bile bilmez.Yaptığı acemice büyüler yüzünden annesiyle birlikte sürekli okul ve eyalet değiştirmek zorunda kalan Sophie okula balosunda denediği aşk büyüsünü de yüzüne gözüne bulaştırınca kendini bir anda sorunlu cadıların,perilerin,büyücülerin,vampirlerin ve kendi deyimiyle diğer hilkat garibesi ergenlerin gönderildiği bir ıslahevi olan Hex Hall da bulur.
Burada da başını belaya sokmaktan geri kalmayan Sophie daha ilk günden süper model gibi görünen üç güçlü cadıyı kendine düşman eder,göz kamaştırıcı bir büyücüye abayı yakar,tüyler ürperten bir hayaleti de peşine takar;bütün bunlar yetmezmiş gibi kampüsteki yegane vampirin de oda arkadaşı olur.Üstelik bu vampir bir önceki oda arkadaşının esrarengiz ölümünün baş şüphelisidir.Ama Sophie çok daha büyük bir tehditle karşı karşıyadır:Kadim gizli bir topluluk bütün hilkat garibelerini özellikle de onu ortadan kaldırmaya ant içmiştir.

*

Beceriksiz cadımız Sophie,büyücüler dünyası hakkında hiç bir şey bilmiyor bunu Hex Hall'a geldiğinde daha iyi anlıyor.Çünkü bu okulda sadece cadılar yok,Şekil değiştirenlerden,perilere,Vampirler ve Kurt adamlara kadar bir çok sihirli yaratık var.Onun deyimiyle bir çok hilkat garibesi.Bu tuhaf okulda eğitim almaktan hoşlanmasa da,bu artık onun elinde değil.Zira yaptığı başarısız büyüler yüzünden on sekiz yaşına kadar Hecate'ye başka bir deyişle Hex Hall'a gitmek zorunda.Sophie,yeni okuluna ayak basar basmaz bir Kurt Adamın saldırısına uğramaktan son anda kurtuluyor,kendisi belayı çeken bir mıknatıs gibi adeta ha bir de kendini beğenmiş karizmatik çocukları.Ha bu arada on altı yıldır yüzünü bir kez bile görmediği babasının arıza çıkaran hilkat garibelerini Hex Hall'a gönderen konsey başkanı olduğunu da,acı bir tecrübeyle öğreniyor.
Başta kendini bu dünyaya ait hissetmese de okulun ilk günü tanıştığı yakışıklı olduğu kadar ukala olan Archer Cross ve okulun yegane vampir öğrencisiyle oda arkadaşı olunca bu tuhaf okulun bir parçası oluveriyor.Ve sizi de oldukça eğlenceli bir maceranın içine çekiyor.

Orjinal ismiyle Hex Hall oldukça eğlenceli,keyifli bir roman.Ben çok severek okudum,hatta içinde kayboldum diyebilirim.Sophie'nin başına gelenler sizi güldürüyor aynı zamanda Hex Hall'ın içinde dönen dolapları merak ediyorsunuz.Kitap gizem konusunda çok iyi,tıpkı Sophie gibi sizde son ana kadar gerçeğin ne olduğunu anlayamıyorsunuz.
Kitabın kapağını açtığınız andan bitene kadar hiç düşmeyen bir temposu var.Bu konuda sizi hayal kırıklığına uğratmayacağından emin olabilirsiniz.
Bu kitabı okurken aynı tarzda okuduğum başka bir kitap daha geldi aklıma,kütüphanemde çok kıymetli bir yeri olan Meg Cabot'ın Uğursuz adlı kitabı.Konuyu farklı açılardan ele almış olsalar da,iki kitap da beceriksiz cadılar üzerine kurulu.
Uğursuz'u keyif alarak okumuştum,bittiğinde keşke biraz daha olsa diye geçirmiştim içimden,Acemi Cadı'yı okurken de aynen böyle hissettim,biraz daha olmalıydı,kitabın kıyısında köşesinde,belki de eksik bir kaç pardon en azından iki yüz küsür sayfası vardı ve ben onları kaybetmiştim :)




Her ne kadar bu imkansız olsa da biraz daha olsaydı beni fazlasıyla mutlu ederdi.Kitap bir yaz yağmuru gibiydi,bir anda gökten indi aynı anda bitti.Kitap bitti diye üzülürken,Hex Hall'ın dört kitaplık bir seri olduğunu öğrendim.
Bunu öğrendiğimde nasıl sevindiğimi tahmin edersiniz artık.Sevinmek ne kelime havalara uçtum desem daha doğru olur herhalde.Biraz daha büyü,biraz daha bela ve biraz daha aşk,kim istemez ki bunu,özellikle de kitabın kahramanı Sophie gibi içinize işleyen bir karakterse.
Serinin ikinci kitabı DEMON GLASS/ACEMİ CADI:İBLİS HANÇERİ Sophie'nin ailesinin büyük sırrını öğrendikten sonra güçlerinden azledilmek için Londra'ya gidişiyle başlıyor.
Ancak şunu da bilmeniz de fayda var,Acemi Cadı'nın KARAKEDİ YAYINLARINDAN sadece iki kitabı çıkmış.İşte benim isyan ettiğim nokta tam olarak burasıydı.Bundan nefret ediyorum,yayınevlerinin seri kitapların telif hakkını alıp birini ya da ikisini çevirip bırakmasından,bu o seriyi okumak isteyen insanlara haksızlık bir kere.Çeviri sırasında seri kitaplara öncelik verilmesi gerek,böylece okuyucu da bekletmemiş olurlar. 
Kitabın kapağına gelirsek,orjinal kapakları seviyorum.Zira kapak bir kitabı okunmaya değer kılan en önemli şeylerden birisi.Hex Hall'ın kapağı bu bakımdan beni hayal kırıklığına uğratmadı.
Yayın evi,iki kitabı da orjinal kapakla basmış dilerim çok yakında SPELL BOUND ve RAISING DEMON kitabı da Türk okurlarıyla buluştururlar.

5 Ekim 2012 Cuma

NE İZLİYORUM ?

 






                                                                 
Bir varmış bir yokmuş diye başlar tüm masallar ve hepsi de mutlu sonla biter ama Emma'nın masalı diğerlerinden farklı olarak mutlu sonla bitmedi.Çünkü onun mutlu sonla bitecek bir hikayesi olmadı hiç.Ta ki Yirmi sekiz yaşına bastığı o geceye kadar.Ailesi onu bir otoyolun kenarına terk edip gitti,tek başına büyüdü ve bir şekilde kendi başının çaresine bakmayı öğrendi.O gece de diğerlerinden farklı değildi,doğum günü olması ve evine gelen davetsiz misafir dışında.
Henry,Emma'nın on yıl önce evlatlık verdiği oğlu,yirmi sekiz yaşına bastığı o gece kapısında belirdi ve onu geldiği yer olan Storybrooke adlı kasabaya geri götürmesini istedi.Ve işte hikaye böyle başladı.
Hepimizin mutlu sonla bittiğine inandığımız masallar aslında hiç de öyle mutlu sonla bitmemişti.Ve ortada bir lanet vardı,Kötü Kraliçe tarafından yapılan bu lanet yüzünden kasabada ki kimse gerçekte kim olduğunu hatırlamıyordu.Onlar kendi dünyalarından koparılıp bizim dünyamıza sürgün edilmişlerdi.Hepsi deri kaplı bir kitabın içinde yazıyordu,Henry'nin Emma'ya gösterdiği kitabın içinde.Üstelik o kitapta Emma'nın Pamuk Prensesle,Yakışıklı Prensin kızı olduğu ve laneti ortadan kaldırabilecek tek kişi olduğu da yazıyordu.Henry buna inanıyordu,Emma'ya gelince onun tek istediği çocuğu ait olduğu yere bırakıp hayatına geri dönmekti.Ta ki olması gereken yerin Stoorybrooke olduğunu farkedene kadar.Emma lanete inanmasa da,Henry için kasabada kalmaya karar verir ve zaman geçtikçe Storybrooke'da gerçekten bir şeyler olduğundan şüphelenmeye başlar.Yapması gereken tek bir seçim vardır,savaşmak çünkü o diğerlerinin tek umududur. 





İşte böyle başladı Once Upon A Time,göz dolduran kadrosu,diğerlerine hiç benzemeyen fantastik dünyası ve o bildiğimiz masallara getirdiği yeni yorumlarla vazgeçilmez oldu.En azından benim için öyle.Emma Swan karakterini canlandıran Jenniffer Morrison'u daha önce House'da izlemiş ve gerçeği söylemek gerekirse hiç beğenmemiştim.Fazla doğrucu,fazla kuralcıydı.Oysa bu dizide büyünün var olmadığı bir dünyada fantastik bir kahraman olarak çıkıyor karşımıza..Emma,Henry'nin yeniden hayatına girmesiyle,ona bir anne olmak istediğini farkediyor dahası bu gizemli kasaba hakkında ki gerçekleri bir bir öğrenmeye başlıyor.

Pamuk Prensese gelince onu canlandıran Ginnifer Goodwin'e de,canlandırdığı karaktere de hayranım.Bir sezon boyunca bir çok kadın masal kahramanıyla karşılaşmama rağmen hiç birini Pamuk Prenses'i izlediğim kadar keyifle izlemedim.O orjinal hikayede ki halinden çok farklı,savaşçı,güçlü-kendisini öldürmek isteyen üvey annesinden kaçıp vahşi ormanlarda tek başına hayatta kalmaya çalışan bir prenses.Ama Kötü kalpli kraliçe'nin yaptığı lanetten sonra Storybrooke'da Mary Margaret Blanchard olarak karşımıza çıkıyor,iyi kalpli kırılgan bir ilkokul öğretmeni.Gerçek aşk'ın varolduğuna inanıyor ama onu bulabileceğinden emin değil.İşte bu noktada devreye Henry giriyor ve ona Yakışıklı Prensinin gönüllü olarak çalıştığı hastanede komada olduğunu söylüyor.Emma için bu harika bir fırsat çünkü sonunda Henry'nin inandığı her şeyin aslında bir hayalden ibaret olduğunu gösterebilecek.Mary Margaret'ın da yardımıyla Henry'nin tüm masal kahramanlarının hikayesini anlattığını düşündüğü kitapla birlikte hastaneye gidiyor ve bir kez daha işler hiç de Emma'nın beklemediği bir şekilde gidiyor.Bu sayede bizde Yakışıklı Prensle tanışabiliyoruz diğer bir değişle-ki ben bunu çok seviyorum-Prince Charming.


Yakışıklı Prens karakterini Josh Dallas canlandırıyor tam da hikayede ki prense uygun bir şekilde kendisi oldukça yakışıklı ve bir o kadar da etkileyici.Cesur,asil,iyi kalpli,güçlü bir prenste olması gereken her şeye sahip,ne yazık ki komadan çıktığında gözünü açtığı dünya da o çok sevdiği kadını da,gerçekte kim olduğunu da hatırlamıyor.David-yani Yakışıklı Prensimiz-bir sezon boyunca Mary Margaret'la aralarında ki çekime karşı koymak elinden geleni yaptı zira o bir başkasıyla evliydi ama gerçek aşk içinde sihrin olmadığı bu dünyada bile var olabileceğini gösterdi ve David ile Mary Margaret'ı bir araya getirdi.Gerçekte kim olduklarını hatırlamasalar da bir kez daha birbirlerini buldular.İşte tam burada devreye Regina girdi Nam-ı diğer Kötü Kraliçemiz.





"Yapacağım son şey de olsa hepinizin mutluluğunu yok edeceğim"  böyle yemin etmişti Pamuk Prenses ile Prens'in düğün töreninde ve yaptı.Onun laneti tüm mutlu sonları yok etti geriye sadece kendi mutlu sonu kalana kadar.Kötü Kraliçemiz Storybrooke'da kasabanın başkanı Regina Mills olarak çıktı karşımıza.Henry'nin de üvey annesi.Bu yüzden sezon boyunca Emma ile sık sık karşı karşıya geldiler,ta ki o muhteşem sezon finaline kadar.Şimdiden hepinizi uyarayım söz konusu Regina olduğunda hiçbir şey göründüğü gibi değil,sezon ilerledikçe Kötü Kraliçe hakkında daha çok bilgi sahibi oluyor ve şaşırıyorsun.


Gelelim hikayenin belki de en önemli karakterinden birine,O bildiğimiz tüm masalların içinde var,en azından dizide öyle.Ne zaman birinin başı sıkışsa orada bitiyor ve onlara yardım ediyor.Karşılığındaysa-Ona göre her zaman bir karşılığı oluyor-sözle mühürlenen bir anlaşma yapılıyor.O Rumplestiltskin'den başkası değil elbette.Orjinal masalda Değirmencinin kızıyla samanı altına çevirmesi karşılığında bir anlaşma yapan cüce,karşılığında ondan doğacak ilk çocuğunu ister.Dizide ise Rumplestiltskin'ni oldukça detaylı bir şekilde işlenmiş bir karakter olarak görüyoruz.O herkes tarafından Karanlık Olan diye biliniyor.Güçleri sınırsız ve bir o kadar da karanlık. Kötü Kraliçe laneti nasıl aktif hale getirebileceğini öğrenmek için onunla bir anlaşma yapıyor,karşılığında ise Regina'nın onları götüreceği yeni diyarda çok zengin olacağını ve "lütfen" dediği sürece ne isterse onu yapacağına dair bir söz alıyor.Rumplestiltskin,Storybrooke'da Mr.Gold olarak karşımıza çıkıyor.Kasabanın neredeyse tamamına sahip Mr.Gold,Regina'yı da parmağında oynatıyor.O başlarda kötü bir karakter olarak görünse de hiçbir zaman Regina'nın safında yer almıyor,aksine ondan nefret ediyor.Pamuk Prenses'in lanet hakkında bilgi sahibi olmak için kendisiyle yaptığı anlaşma karşılığındaysa doğacak kızının ismini de öğreniyor.Çünkü o laneti bozabilecek tek kişi,onun kim olduğunu bilmek büyünün olmadığı dünyada sahip olduğu en büyük güç.Emma,Storybrooke'a geldiğinde Mr.Gold'la karşılaşıyor hatta bir ara Regina'ya karşı müttefik bile oluyorlar sorun şu ki,ismini değiştirmiş olsa da o hala aynı kurnaz  Rumplestiltskin.Ve Regina'nın inandığının aksine o her şeyi hatırlıyor.






NEREDE KALMIŞTIK ? 
     

         Emma,Henry'i kurtarıp laneti ortadan kaldırdı,kasaba halkı kim olduklarını hatırladılar.Pamuk Prenses ile Yakışıklı Prens sonunda birbirlerine kavuştular ve Mr.Gold,Emma sayesinde sihirsiz dünyaya sihiri getirmenin bir yolunu buldu.Ve bu yenilmiş olan Regina için yeni bir savaşın başlangıcı oldu.







Yeni sezon sihir'in Storybrooke'a dönmesiyle başladı.Zaten bölümün ismi de buna uygun olarak "Broken" oldu.Ve bir çok soru işareti bıraktı izleyicinin aklında.Bölümün en çarpıcı anı hiç kuşkusuz Emma'nın ailesiyle buluştuğu andı.Bunun için mutlu olsa da bir yandan da onu bıraktıkları için ailesine kızgındı.Belle'in yaşadığını,üstelik bunca zamandır Regina tarafından alıkoyunduğunu öğrenen Gold,Regina'dan intikam almak için bir Ruh Emici çağırır-Biliyorum Harry Potter referansı-Emma,Henry'e verdiği sözü tutmak için Regina'yı kurtamaya karar verir ve ailecek işe koyulurlar.
Bölümün ardından Ruh Emici hakkında bir çok yorum yapıldı,fantastik edebiyattan esinlenen bir dizi sadece masalları değil bu konuda yazılmış ya da gösterilmiş her şeyi kendine ilham alabilir.Nitekim ilk bölümün parlayan karakteri Walt Disney'in ünlü karakteri bir Çin efsanesi olan Mulan,Grimm kardeşlerin derlediği bir masal olmasa da hikayeye oldukça güzel bir şekilde uyum sağladı.Uyuyan Güzel'in yakışıklı prensi Philip'in silah arkadaşı olarak çıktı karşımıza.Walt Disney'nin animasyonun da Mulan'a da bir hayli benziyor.Uyayan Güzel'in Prensine aşık bu yönden orjinal hikayeye uygun olduğunu söyleyebiliriz ne yazık ki Philip'in gözü Prensesinden başka kimseyi görmüyor.Gelelim Uyuyan Güzel'e,Mulan'a duyduğum sempati yüzünden ondan pek hoşlanmadığımı söylemeliyim.
Yeni sezonda kadroya dahil olan bir diğer karakter de Yuvarlak Masa şövalyelerinin en asili Lancelot ve Peter Pan hikayesinin ünlü kanca elli kaptanı Hook.
Emma ve Pamuk Prenses-Regina'yı kurtarmak uğruna kendilerini masal dünyasında buldular,lanetten henüz nasibini almamış diyarın köşesinde çok daha büyük tehlikelerle karşı karşıya kalacaklar.
Bakalım yeni bölümlerde karşımıza hangi maceralar,hangi masallar çıkacak.




KİTAP ÇEKİLİŞİ

İÇİMDEKİ KELEBEKLER 1.yılı şerefine bir kitap çekilişi düzenliyor.Sizde katılmak isterseniz buyurun Tık!




4 Ekim 2012 Perşembe

KİTAPLARIM GELDİ !!









Uzun bir bekleyiş olduğunu söylemeliyim.İnternet üzerinden pazar günü verdiğim sipariş ancak salı günü elime ulaşabildi.Bu da bana iyi bir ders oldu,bir daha hafta sonları sipariş vermek yok.Üç gün boyunca-normalde iki gün içinde mutlaka elimde olurdu-beklemenin ardından,kitaplarıma kavuştum.Çok sevinçliyim.Mary Janice Davidson'ın Ölümsüz serisinin ilk iki kitabını(Ölümsüz ve Bekar,Ölümsüz ve İşsiz) şuan elimde tutuyorum.Bir an önce okumak için sabırsızlansam da elimde bitirmem gereken iki kitap gerçeği yüzünden kendimi dizginliyorum.Bu seriyi sıkı bir takipçisi olduğum Renkli Kitap sayesinde keşfettim.Sevgili Güngör'ün seriye dair yaptığı yorumlar bu kitapları mutlaka okumam gerektiğine karar vermemde etkili oldu,ha bir de o eğlenceli kitap kapakları :)
Tek sıkıntım sürekli alışveriş yaptığım iki sayfada da ilk kitabın sadece mini versiyonu bulunmasıydı,ki ben bunu kitaplar elime geçene kadar farkedemedim.Tuhaf takıntıları olan biri olmasam da keşke ikisi de aynı boy olsaydı demekten kendimi alamadığımı itiraf etmeliyim :)